Yeni s4785 b47

 






ZAMANIN HAKKINI VERMEK
 
     Hoş geldin ilkbahar. Tabiatın yenilenmesi, bedenlerin rehavet içinde sıkışması, ruhların bundan daralması, fikir dalgalarının durağanlaşması ve akabinde hayatın yeknesak çizgide akması olsa gerek bu zamanın açılımı. Çiçeklerin gülümseyişinden, nebatatın hayat bulmasından, kalplerin heyecanla dolmasından, kanın fıkır fıkır kaynamasından duyulan hazdan bahsetmeyi romantik şairlere bırakıyor, uyuşmuş beyinle hareket etmekten imtina eden bir bedenin içinde bulunduğu rehavete isyan ediyorum. Bahardan En Az Hasarla Çıkanlar Derneği kurmak birinin aklına gelir mi bilemem ama bu akımın öncüleri arasında yerimi alacağım kesin. Yeterki sebep; bahar olsun. İnsanı düşünmekten, hissetmekten, aktivitasyondan mahrum bırakmayı amaçlayan komplo merkezli derin katmanlardan ve gönüllü ya da gönülsüz, bilgece (!) ya da cahilce çanak tutanlara kadar paketlemiş güruha elbet lafım olamaz söylemlerimizi, değerlerimizi, beklentilerimizi “ayrılmaz” birlikteliklerimizi anlama pozisyonuna geçip, (açılmış sanmakta aldandıkları) algı mekanizmalarının ayarlarını tamir ettikleri vakte dek. Var olan görüntü şafak vaktini geri saydıramayacak kadar buğulu görünse de umudumuz var, inancımız var verilen geniş kapta. “Ne olursan ol yine gel” nidası, bir Allah dostunun aslen onun Dost’unun öğretisi ve merhameti ile bu kabı geniş tutmayı telkin ediyor bize. Bunu konunun dışında tutarak, düşünme fonksiyonlarımı gözden geçiriyorum. İşletim sistemimin son sürüm olmamasını gıpta edilecek bir özellik olarak görmek, yeni modelleri küçümsediğimi göstermez. Konuyu birkaç açıdan değil bir bütün olarak ele aldığımızda, doğu - batı penceresinden değil taraçadan küresel baktığımızda nesnellik bize kanatlarını açıyor. Yıl 2009. Her kuşak içinde, düşünmeyi teferruat bulan bir topluluk mevcut. Yeni neslin sayısı diğer kuşaklara göre çok daha fazla. -Bizim zamanımızda.. biz bu yaşlardayken…- yakınmalarının yersizliğine dikkat çekmek istediğimdendir tüm kuşakları daire içine alışım. Düşünmekten böylesine uzaklaşıp “akışına bırak, hiçbir şeyi takma.. aç bir dizi kafan dağılsın, reklam arasında bir eğlence programı mutlak bulunur.. gel iki tek atalım, bir el oynayalım” açılımlı akıma hatta cereyana tutulmak hiçbir yürekte, hiçbir beyinde medcezir etkisini göstermez mi? İsyan değildir bu; hezeyandır. Böyle gelmemiş ki böyle gitsin. Uzakdoğu'da, İndia yani İnanılmaz Hindistan’da (kabul edilen mantığı ile) inanılabilen olgulara (!) taaccüp gösterirken şimdi diyorum ki bir şeyler yapmak boş kalmaktan, boşluğa yelken açmaktan ve kara deliğe tutulur gibi tutulmaktan iyidir. (Bizce) ne kadar mantıksız da olsa inandıkları mitoloji için yaptıkları, en azından bir faaliyet içerisindeler. Umulurki bu faaliyet Hakk Olan’a dönüş yoluna girsin. “Giz Aynasından akseden ışık, çehrede bir gülümseme” etkisi oluştursun Fasl-ı Hayat’taki gibi. Tüm tezatlardan salt doğrular sivrilerken yolumuzu aydınlatan ışık olur umarım silkinip düşünme, bir şeyler yapma adına. 
     Tüm günleri hediye ettiğimiz Annelerin, bizleri boşuna dünyaya getirmediğini, talip olunan görevi ifa ederken mutlak geliş – gönderiliş sebebimizin yakıtıyla nice meşaleler tutuşturmak olduğunu idrak etmenin zamanı gelmedi mi artık? Akıp giden zamanın hakkı yok mu üzerimizde?
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol